Evrim Sanat ve Mikado İletişim işbirliğiyle yayınlanan “Sanatın Evrimi” programının 75. bölümüne konuk olan heykeltıraş Malik Bulut, sanat yolculuğunun detaylarını Günsu Saraçoğlu ile paylaştı.
Silifke’de doğayla iç içe geçen çocukluk yıllarının sanatına yön verdiğini belirten Bulut, “Dedemin Cumhuriyet döneminde meclise keman çalmaya gittiği hikayelerini biliyorum. Babamın kendince resim yaptığını, müzik yaptığını biliyorum. Ama bunu besleyen şey doğaydı. Çakılarımla yumuşak taşlar, ağaç kabuklarıyla hep heykeller yapardım. Heykel fikrini bilmeden ama hep üç boyut, doğada gördüğüm her şeyi şekillendirmeye çalışırdım” dedi.
Karate Disiplini Heykelde Form Anlayışını Şekillendirdi
Üniversite eğitimi öncesinde ciddi anlamda karate sporuyla ilgilendiğini anlatan Bulut, sporun heykel sanatına olan etkisini şu sözlerle aktardı: “Uzakdoğu sporunun bana verdiği disiplin ve heykele çok büyük katkısı olan üç boyutu o spordan aldım. Kata denilen, gözler kapalı dört yöne savunma hareketi yaparsınız ve başladığınız noktada bitirirsiniz. Bu üç boyutlu bir hayaldir. Heykel yapmaya başladığım zaman, heykelin arkasını düşünebildiğimi fark ettim. 360 derece kontrol sağladım.”

Mehmet Aksoy Atölyesi: Sabrın ve Özverinin Okulu
Mersin Üniversitesi’ndeki eğitiminin ardından 2000 yılında İstanbul’a gelerek usta heykeltıraş Mehmet Aksoy’un yanında 4 yıl asistanlık yapan Bulut, bu dönemi “gerçek bir okul” olarak nitelendirdi. Bulut, “Orada sabrı öğrendim. Ustanın 40 yıllık tecrübesi önünüzde duruyor. ‘Bunu yap’ diyor, nasıl yapacaksınız umrunda değil. Orada en büyük kazancım, 4 yıl hiç kendi heykelimi yapamadım. Hep biriktirdim, biriktirdim. O süreç bittikten sonra öyle çok heykel üretmeye başladım ki şu an 3.000’in üstünde heykelim var” ifadelerini kullandı.
“Taşın Sesiyle Çalışıyorum”
Malzeme olarak neredeyse sadece siyah serpantin ve beyaz mermer kullandığını belirten Bulut, taşla kurduğu ilişkiyi şöyle özetledi: “Taş dediğimiz şey 3.000 ila 10.000 yıl gibi bir süreçte oluşuyor. Biz kimiz ki böyle bir oluşumun karşısında? Taşın toprak altındaki sonsuz sessizliğini bozup ona hayat veriyorum. Büyük bir blok taşa başlamadan önce çekiçle taşı kontrol ederim. İçeride bir yerde damar var mı, çatlak var mı, rezonansından anlarım. O müziği duymuyorsam bu taş çatlak demektir. Taşın sesiyle çalışıyorum. Ses inceldikçe, nota gibi inceldikçe kırılganlaşıyor. Onu dinlemeden yol alamazsınız.”

Kumburgaz’da Heykel Tarlası ve Açık Hava Müzesi Hayali
Bulut, İstanbul Kumburgaz’da 18 dönümlük bir arazide başlattığı “Heykel Tarlası” projesini anlattı. Zamanla burayı bir açık hava müzesi ve botanik parkına dönüştürmeyi hayal ettiğini söyleyen Bulut, “Lavanta bahçesi olacak, heykel parkı olacak, arılar için özel alan, cevizlik… Tamamen ekolojik doğa, açık hava parkı, müzesi gibi bir şey hayal ediyorum. 10 yıldır üzerinde çalışıyorum, 200 ton kadar taşım var orada. Sponsorluk lazım, ancak benim buradaki varlığımı, oluşumumu yok saymayacak bir işbirliği arıyorum” diye konuştu.
Gençlere Tavsiye: “Tutkunuz Yoksa Bulaşmayın”
Programın sonunda genç sanatçı adaylarına seslenen Malik Bulut, “Hayallerini takip etsinler, bırakmasınlar. Heykeltıraş olacaklarsa çok çalışacaklar, bunu göze alsınlar. Ve ne olursa olsun yılmamaları gerekiyor. Tutkuyla, tutkuları yoksa zaten yapmasınlar. Hiç bulaşmasınlar. Çünkü bu işi bıraktığınız yerde kalırsınız. Hiç durmayacaksınız” tavsiyesinde bulundu.
Sanatın Evrimi programı, izleyicileri sanat ve sevgiyle kalma dilekleriyle bir sonraki bölüme davet ederek sona erdi.
